23 Ocak 2011 Pazar

Size, Giydiğiniz O Kotlar Yüzünden İnsanlar Ölüyor Desem?

 
                             

   Size şimdi bahsedeceğim şey, sadece vicdansızca değil, şerefsizce bir şey.

   Oturduğumuz yerde bizler, daha iyi yiyemediğimiz, Ağaoğlu'nun tepesi bahçeli evlerini alamadığımız için üzülüp duralım, patır patır ölüyor insanlar.
   Çarklar dönüyor. Her ay Vogue'larda ışıltılı tarafını gördüğümüz, âşık olduğumuz hayatın arka planı merdiven altlarında yaşanıyor. Bilmiyoruz.
   Ben de en fazla bir sene önce öğrendim.
   Tüm Türkiye, bundan altı sene önce. Dünya, tekstilde bu hastalığın yaşandığını bile bilmiyordu; çünkü ilk kez Türkiye'de yaşandı.
   Silikozis'ten bahsediyorum.
   Maden işçilerinin 20-30 yılda yakalandığı bu hastalığa, aşırı silisyum koklamaktan bir senede kapılan kot ağartma işçilerinden söz ediyorum. Bunu öğrendiğimden beri de, ağartılmış kotları giymekten utanıyor, bu kotları giyenlerden de nefret ediyorum.
   Bilmeyenler için anlatayım: Kot ağartma işlemi, Türkiye'de gelişmemiş semtlerin merdiven altı atölyelerinde yapılıyor. Dünyada makinelerce yapılan bu işlem, Türkiye'de ucuz diye insanlara yaptırılıyor. Bu kumu solumak ölümcül bir hastalık olan “silikozis”e sebep oluyor; ama bunu ayda 350, 400 liraya (Evet, aldıkları para bu) sabah 08.00'den akşam 19.00'a kadar kum soluyan işçilerin hiçbiri bilmiyor.
   Çoğu fason atölye olan bu yerlerde dünyanın büyük markalarının da kotları ağartılıyor.
   İşçilere, haftada bir maske vermişler, dalga geçer gibi.
   Atölyelerin sahipleri bunu biliyor, bilmez mi; şerefsizcesine biliyor. Onun için, bir gün bulunmamak adına işçilerinin hiçbirine sigorta yapmıyor, işyerlerini kapatıp başka yerlere gidiyor.
   O kumu uzun süreli solumak bu hastalığa sebep veriyor olmasına rağmen o insan diyemeyeceğim iş sahipleri, kapıları açıp içeriyi havalandırmak varken kumlar gitmesin diye kapıları sıkı sıkı kapattırıyor. Patır patır ölümleri hiç düşünmeden.
   İşçilerin hiçbiri bilmiyor, dedim. Öksürük, nefes darlığı, sonradan kan kusma gibi belirtileri olan hastalığın sonraki evrelerinde kişi artık yürüyemez hale geliyor. İşçisinin birinin merdivenleri çıkmakta zorlandığını gören şerefsiz iş sahibi, anlıyor onun bu hastalığa yakalandığını: “Git, biraz köyünde dinlen.” diyor. İyilik yaptığını sanıyor işçi, ne bilsin.
   Köylerine dönüyorlar. Ölümler başlıyor. Anlayamıyorlar; çünkü bu hastalığa daha önce kumlama işi yapanlarda rastlanmamış. Tüberküloz sanıyor bazı doktorlar. Kumlama yapılanlarda rastlanmamış; çünkü ölmüşler. 15-25 yaş arasındaki bu gençlerin eceliyle öldüğünü sandılar besbelli.
   Ölüyorlar; çünkü hastalıklarını doktorlar anlamıyor. Hafif vakalar belki önlenebiliyor. Ağır vakalara akciğer nakli Türkiye'de yapılamıyor. Tam bir tedavisi de yok aslına bakarsanız. Belki önlenebilir, belki son günlerini daha iyi geçirebilirler. Belki destek olunursa tedavisi de bulunabilir.
   Bir işçi- o da öldü- hastalığını askere gittiğinde öğreniyor. Çürüğe çıktığında, koşamadığında ağır hasta olduğunu söylüyorlar. İlk kez “kumlama hastalığı”na yakalandığını, bu işin onu hasta ettiğini o zaman duyuyor.
   Şimdi hepsi köylerinde, bildiklerimizin yanında bilmediklerimiz de şu an çalışarak, kimi ölümü bekleyerek bu işi sürdürüyorlar.
   “Çoluğumuz çocuğumuz var. Durumumuz ağırlaşıyor. Merdivenaltlarında bize kıydılar. Böyle olduğunu bilmiyorduk. Fukaralıktan bu yerlere geldik, çalıştık. Sağlık Bakanlığı izin vermemeliydi. Çalıştığımız yerler şimdi kapanmış. Kimden hesap soralım?” diyor şimdi bir işçi.

   Her gün birinin ölüm haberini alıyoruz. Çoğu evli, çocuklu olan bu insanların yaşayanlarının tek derdi ise, artık çalışamadıkları için evlerini geçindirme kaygısı. Öyle naif, öyle canını bilmez.
   Ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan'ın sözlerine ne denir, bilmiyorum:
   "Hastanın yurtdışına gitmesi lazım. Nasıl gidecek? Bir tanesi bu umutla geldi bize, ciğerleri mamen bitmiş artık, yurtdışı için rapor verecektik. Ama köyüne ölmeye gönderdik. Bu insan 22 yaşındaydı. Dal gibi çocuklar ölecek. Tam bir dram... "

    Ya bir hastaya, hastalığı bilmediklerini, nasıl olduğunu sorduklarında verdiği cevap?

   “Hocam, kot kumlamaya gelirsin, sonra hasta olur, köyüne döner ölürsün. Buna kumlama hastalığı derler.”
   Duyarlı öncüler sayesinde, artık işçilerin sesleri duyuluyor. Sağlık Bakanlığı kum taşlama işini yasakladı. Ama, zaten çoğu zaman merdiven altında yapılan bu iş için kayıt tutulmuyordu. İşçiler, bu işte çalıştıklarını ispat ederse devlet onları ücretsiz tedavi etmeye karar verdi. Ama, hiçbirinin sigortası yoktu; kaldı ki, işyerleri de kapatılmıştı. “Malulen emekli” olmak istiyorlar; çünkü artık çalışamıyorlar. (Bu insanların 15-25, en fazla 30 yaşında olduklarını hatırlatırım)
   Çalışma Bakanlığı Müfettişi'nin kendisine: “Çok fazla ihracatımız var. Bu işi fazla kurcalamayalım.” dediğini söylüyor öte yandan doktor. Ve bu insanlar denetim yapmadığı için olan bu ölümler için yine de yargılanamıyorlar. Denetim yapmamalarını bırakın, denetimi engelledikleri için de.
   Şimdi "kotişçileri.org" sitesinde Kot Kumlama Dayanışma Komitesi tarafından bir eylem sürdürülüyor o insanlar için. Ölmelerine çare bulamayacağız; ama hiç değilse, başkalarının bu hastalığa yakalanmasını önleyecek; hastalığa yakalananların tedavi çarelerini arayacak, bu haysiyetsiz işe son vereceğiz. Hiçbir şey yapılamazsa, ölenlerin ailelerine maaş bağlatılmasına çalışacağız. Bedava muayene olmalarını, buna sebep olanların yargılanmasını sağlayacağız. Maden işçilerinin de bu maddeyi solumaması gerektiğini tüm iş sahiplerine duyuracağız. İşçileri, hayatları pahasına çalıştıkları iş hakkında bilgilendireceğiz.
Biz Neler Yapabiliriz?
  
   Ağartılmış kot giymeyerek başlayacağız işe. (İsveç, Türkiye'den kot almayı bu sebeple yasakladı.) Sonra bunu etrafımızdaki insanlara anlatacağız. Ağartılmış kot giyenlerin kendilerini kötü hissetmelerini sağlayacağız; çünkü biliyoruz ki pek çok dünya markası üretimlerini Türkiye'de yapıyor. Siteye girip, şu bölüme imzamızı atacağız, haklarını kazanmaları için onlara destek olacağız:       http://www.kotiscileri.org/kategori/imza-at
   Ve hafif vakaların tedavi edilmesi ve ağır vakalara yurtdışında akciğer nakli yapılabilmesi için (Türkiye'de hiçbir nakil başarılı olamamış şimdiye kadar), ailelerini de düşünerek 25 Ocak'taki geliri onlara bağışlanacak “Sesimiz Nefesiniz 2” konserine Biletix'ten bilet alacağız. Alabildiğimiz kadarını alacağız.
   Hiçbir şey yapamasak herkese duyuracağız seslerini.
   Şu an, denetlenememiş pek çok yerde, şehirde, Alibeyköy, İkitelli, Gaziosmanpaşa gibi semtlerde bu işçilerin çalıştığını düşünerek.
   Şerefsizlere para ve can yedirmemek için.
   Buna önce moda blogları katılmalı. Modacılar kınamalı.
   Bir insan, buna da sessiz kalırsa niçin yaşar?

 
 
Kaynaklar: Ntvmsnbc, Radikal, Bianet.org, Kotişçileri.org'dan alınan bilgilerle yazılmış bir yazıdır.

2 Yeni fikir:

Adsız dedi ki...

Bunu uzun zamandır biliyor ve kumlanmış kot almıyordum.Hemen siteyi destekledim.Bilinçli olalım ve etrafıda bilinçlendirelim. Kaynağı gösterYazdır?1 Bu Yorumdan |Alıntı Yap|

Özge dedi ki...

@Ads�z

Katkın ve desteğin için teşekkür ederim. Kaynağı gösterYazdır?1 Bu Yorumdan |Alıntı Yap|

Yorum Gönder