



Dünyada, yazılmış yazılabilecek beş on konu olduğunu söyler uzmanlar. Ve, hani o meşhur söz:" Güneşin altında yeni hiçbir şey yoktur." Oysa bu roman konusuyla, tam da "yeni"ve "farklı"dır.
Okumayanlar için biraz özetleyeyim:
Kahramanımız Jean Baptiste Grenouille, koku alma duyusu sıradan bir insanınkine göre fazlasıyla gelişmiş, fiziksel olarak neredeyse ucube, insanlardan kopuk ve yalnız biridir. Onu diğer insanlardan ayıran özellikleri, insanların ondan korkmalarına ve onu dışlamalarına sebep olmuştur. Onunsa, bunlar umrunda dahi olmaz. Onun tek derdi, dünyadaki her şeyin kokusunu tanımaktır.
Jean- Baptiste, nesnelerin isimlerini bile kokuları sayesinde öğrenebilmektedir. Koku alma duyusu dışındaki tüm yetileri zayıftır; zor öğrenir ve oldukça geç konuşur.
Fizikî yapısı da sıradan insanlardan farklıdır : Her işçinin öldüğü tabakhanede o uzun zaman çalışır ve diğer insanları da şaşırtan şeklide, ona hiçbir şey olmaz.
Parfümcülükte eski şöhretini yitirmekte olan bir parfümcünün yanında çalışmaya başlar. Bir parfümü kokladığı an, hemen alt notalarını bulup hemen aynısını yapabilmektedir. Binlerce, binlerce yeni koku üretip parfümcüsünü de ihya eder. Bunlar karşılığında tek şartı, parfümcünün ona "koku damıtmayı" öğretmesidir.
Bu, önemli bir ayrıntı; çünkü Jean sevdiği kokuların bir gün yok olma ihtimali karşısında çıldırabilir, hatta intihar dahi edebilir. Onları hapsetmek için de kokuları damıtmayı öğrenmelidir.
Ve bir gün, Jean kendi kokusunun olmadığını fark eder. Tüm insanların kendilerine has bir kokuları vardır, o hariç. Bu gerçek onu çılgına çevirir. Bundan sonraki tek hedefi, kendine bir koku yaratmaktır; bu öyle bir koku olacaktır ki, o kokuyu duyanlar ona hayran olacaklardır.
Bunun için de, gözünü kırpmadan bir sürü cinayet işleyecektir. Çünkü kokusunun hammaddesi, bakire ve özel bir güzelliği olan kızlardır.
Sonunu elbette anlatmadım; okumadıysanız mutlaka okumalısınız.
1979'da yazılan, dilimize 1987'de çevrilen bu kitabın "Perfume" adıyla filmi de çekildi biliyorsunuz. Fakat ben bu filmi uzun zaman izlemedim; çünkü kitaptan uyarlanmış filmler, çoğu zaman hayal kırıklığı yaratıyor bende.
Bu yaz, filmi de izledim ve Fransız sinemasının önünde saygıyla eğilsem yeridir. Bu kadar başarılı bir uyarlama çok az şanslı kitaba nasip olur. Bu filmi Hollywood çekseydi, şu an muhtemelen bir hayal kırıklığını daha konuşuyor olurduk. "Şiir gibi" bir film, tam bir sanat eseri ( Hollywood yapımlarını izlemeye alışan izleyici, muhtemelen bu filmi uzun ve sıkıcı bulacaktır.).
"Das Parfum", postmodernist bir roman aynı zamanda. ( İlgisi olanlar, "Koku" romanının postmodernist açıdan incelendiği bir yüksek lisans tezini, benimle irtibata geçerek elde edebilirler.)
Ey okur! Aşk meşk, komplo teorileri içeren yahut tarihî gerçekleri sapıtan romanları okumaktan sıkıldıysanız, bence bu romana bir şans verin.
Koku, Patrick Suskind, Can Yayınları, 264 sayfa
Şu an İdeefixe'te %30 indirimle, 11.20 tl.