20 Kasım 2009 Cuma

Arz-ı Hâlim




Ben aslında eski bir "günlükçü"yüm.


Hâli hazırda- ve hâlâ- üç yıldır yazmakta olduğum bir blogum var. Yazmayı, yaşama sebebim sayacak kadar çok seviyorum. Orada da uzun yıllar severek yazdım.

Ama bir noktaya geldim ki, orada yazmak zul oldu; oraya duyduğum soğukluğun beni yazmaya da iştahsız bıraktığını fark ettim bir vakit sonra. Ve yeni bir adres edindim.

Okuyucu- Böyle blogların pek izleyicisi olmaz, ben bunu baştan kabullendim.- bu blogda ne bulacak sorusu benim kafamı kurcalıyor. Ben ne yazacağımı bilmiyorum aslına bakarsanız; ama bunca senelik yazma eğilimim gösterdi ki, genellikle EDEBİYAT (daima), kitaplar, siyaset, kültür- sanat etkinlikleri üzerine yazmam olası... Benim hayatım bunlardan oluşuyor çoğunlukla.

Ama yine de konu sınırlandırması yapmayacağım; bunun yazıyı sınırlandırmak olduğunu biliyorum.

Bu blogun benim için şöyle bir özelliği de var: Hayatımda ilk kez adım ve soyadım olmadan, yani bir rumuz üzre yazıyorum. Bu, bana farklı geliyor. Yani ben hep iyi ya da kötü söylemlerim adım ve sanımla bilinsin istedim. Hani, bir rumuzun ardına sığınmayı düşünmedim hiç. Bunu olumsuz gördüğümü söyleyemem, üzerine düşünmedim bile. Üzerinde düşünülmemiş bir tercihtir bu.


Sonra, bir de bunu deneyimleyeyim dedim. "Milliyet Kitap"ta bir atasözü kitabından bahsediliyordu. Atalarımızın: "Halının tozu biter, delinin sözü bitmez." sözü eni konu hoşuma gitti, beni gülümsetti bir zaman.


Ve yine düşünmeden bu ismi seçtim hem atalardan bir iz de olsun diye.

Blog, adıyla müsemma, bir başladım, hiç susmadım.

Sonuç ola ki,


Ey okuyucu, bu yazı, bir "arz-ı hâl" yazısıdır.



Okuyanlarla çoğalmak, yazanları okumak bitmesin.



Resim kaynak: Orhan Pamuk'un el yazısı











0 Yeni fikir:

Yorum Gönder