27 Mart 2010 Cumartesi

Klişe ve Ağlak İşler Ülkesi




Nefes”in en iyi film ödülünü alması beni yeniden düşüncelere sevk etti. Bu filmi sinemada izlemiştim. “Vatan” kavramını fazlasıyla önemseyen, vatanı tüm özel varlıkların zirvesi olarak gören biri olmama rağmen, kimileri gibi duygusal düşünüp baş tacı edemedim filmi. Çünkü bana göre başarısızdı, duygu sömürüsü denen şeyi bolca kullanıyordu. Oyuncular bir alem, senaryo yapmak istediğini yapamamış, klişe istemediğin kadar. Yani, bu mudur vatan sevgisini anlatan film?
Bu temayı işlemese, bu kadar izlenir miydi?
Mesajı gözüme gözüme sokan filmler, kitaplar etkilemiyor artık beni. Hani küçükken okuduğumuz hikâyeler hep almamız gereken mesajı belirterek biterdi: “ Şöyle yapmalıyız; çünkü ne demişler, ağaç yaşken eğilir.” gibi.
Okuyucuyu, izleyiciyi anlamaz konumuna koymak niye? Sen mesaj vermeye çalışma sevgili kardeşim, ben ordan zaten alacağımı alırım. Dozu tutturulmuş ağlama öğelerine de sözüm yok; elbette gereklidir. Ama, beni önemse; Türk izleyicisi okumaz zaten, izlemez zaten ve bizatihi anlamaz, deme. Biz okuyoruz; ama seni okumuyoruz, biz izliyoruz; ama seni değil. Çünkü sen bizi, aptal yerine koymaya çalışıyorsun.



Burada iki örnek geliyor aklıma: Biri Can Dündar’ın çektiği belgesel(!) “Mustafa”, biri Gani Müjde’nin “ Osmanlı Cumhuriyeti” filmi. Mustafa’da Atatürk’ün insanî yönünü, gizli kalmış yanlarını anlatan Dündar, beni nebze etkileyemedi. Atatürk’ü yüceltiyordu aklınca; ama belgeseli izleyen birinin Atatürk’e karşı duyduğu tek his, “acıma” olabilirdi. Ve öyle de oldu.
Oysa, “Osmanlı Cumhuriyeti”nde bir kez Atatürk lafı edilmemesine karşın, filmin sonunda ayağa kalkan sarı saçlı çocuk, tüylerimi diken diken etti. Gözlerim doldu. Ve, “Atatürk, iyi ki Türk’sün, iyi ki sen vardın.” dedirtti, filmi tüm izleyenlere.
Oysa, kahramanların insan yönleri, hataları olabileceğini düşünen, bu yanlarını öğrendikçe onları daha da çok seven benim, belgeseli çok daha sevmem gerekirdi. Neden sevmediğimi anladım sonra: Abartılı anlatılmış, romantik bir konuşmayla süslenmiş, miş mişti.
Önceden etkilenirdim. Abartılı sözler, ağdalı aşk hikâyeleri, “Tavuk Suyuna Çorba” ibretlikleri beni hakiki anlamda etkilerdi ( 13- 14 yaşlarımdan bahsediyorum.)
Oysa şimdi, “Git Kendini Çok Sevdirmeden”,Gönderilmeyen Aşk” , “Hayallerini Yak Evi Isıt” kitapları, filmin sonunda Atatürk büstünü kaldırma sahnesi, beni etkilemek şöyle dursun, bilakis uzaklaştırıyor. O reklamın olduğu gazete sayfasını okumadan geçiyorum, düzelmez hisler besliyorum yazarına karşı.
Benim yerime düşünen, içindeki mesajı hazır bir şekilde veren, yani beni yormayan hiçbir filmi, kitabı, oyunu sevemiyorum.
Alakasız bir dansın sonunda, sırf alkış almak için göğsünden Türk bayrağı çıkaran dansçıları çıldırasıya alkışlamak yerine, onlardan iğreniyorum.
Çünkü biliyorum ki, onlar samimi değiller. Bir iki alkış, bir iki parsa için benim duygularımı kullanmaya çalışıyorlar. Buna izin vermiyorum.
Ha, “120”de de var duygu yoğunluğu; ama dozunda. Bence güzel ve iyi ki çekilmiş dediğim bir film.

Konudan konuya geçmekte üstüme yoktur: Dünya Tiyatrolar Günü iken bugün, oyunlardaki klişelere de değineyim: Abartılı oyunculuklar, sanki Shakespeare’in oyununu soylularla izliyormuşuz, o çağlardaymışız gibi “bağıran” oyunlar, sıkmadı mı artık?
“Yar, yoluna köpek olayım; toprağın olayım, üstüme bas.” temalı şarkılar sonra, aşk duygularınızı sömürmeye çalışan paragöz yazarlar sonra, başka bir anlatım şekli yokmuş gibi, ağlamaktan içimizi çürüten filmler sonra( Oysa, ironi diye mükemmel bir yolu bilmiyor mu bu adamlar?) ve sonra, bayramlarda tenor sesiyle son haddinde ağlaya ağlaya şiir okutulan çocuklar ( Ortaokulda, “İstiklal Marşı”nı böyle okumayı reddettiğim için yarışma dışı bırakılmışlığım vardır.” Daha çok bağır” demişlerdi bana, “Ağlamaklı oku!), değişmemeli mi sizce?
Bu tür etkinliklerde şöyle bir durum da söz konusudur: Eğer, o ağlayan çocuktan etkilenmiyorsanız kendinizi vatan haini zannedersiniz. Oysa, yanlış bir kanıdır bu; siz sadece samimiyet isteyenlerdensinizdir.


Velhasılı, duygularım üzerinden para kazanmak isteyen piyasa, topunuzu reddediyorum.

2 Yeni fikir:

Unknown dedi ki...

:)ama eminim bu tarz urunler ulkemizde ragbet gormeye devam edecek...mesela bu su filmde cok agladim cok guzeldi, su kitabi oneririm goz yaslarimi tutamadim cok guzeldi gibi....herkes ayni seyin meraklisi:(ne kadar huzun o kadar olumlu yonde etkileyici....halbuki olumsuz etkileyci:( Kaynağı gösterYazdır?1 Bu Yorumdan |Alıntı Yap|

Adsız dedi ki...

Webmaster cok tesekkurler...

Selamlar Ebru Kaynağı gösterYazdır?1 Bu Yorumdan |Alıntı Yap|

Yorum Gönder