Size son yazımda bahsettiğim, silikozis hastası kot işçileri yararına düzenlenen konserdeydim 25 Ocak akşamı. Bir saat belgesel gösterimini de katınca beş saat süren, yorucu bir konserdi. Ancak hiçbir konserde örneğine rastlayamayacağınız çeşitlilikte olduğunu söyleyebilirim. Her yöreden türkülerle Türk Halk Müziği, rock, pop, ritm, dans, belki bir nebze arya... Tüm destekçi sanatçılara ve derneğin kurucuları, emekçileri Yasemin Göksu ve eşi Mehmet Demir'e teşekkür ederim. Özel bir teşekkür de, İspanya'dan bu konser için gelen ve tüm masraflarını kendisi arşılayan Oryantal Christiane Azem için. Gecenin yıldızları ise bence- Leman Sam sevdama rağmen- Mor ve Ötesi'yle Marsis'ti.
Konser arasında, derneğe ait ve yine bağış amaçlı rozetler, afişler, gösterimi yapılan belgeselin ve silikozis konulu kısa film “Dönüş”ün cd'leri satıldı. Ben Serdar Yıldırım'ın çektiği bu filmi ne zamandır merak ediyor ve arıyordum, tabii bu fırsatı kaçırmadım.
Gece yarısına doğru bittiği için oldukça yorulsam da, gidebildiğim için gerçekten mutluyum. Yeri gelmişken bu bağış konserlerine nasıl baktığımdan da söz edeyim: Bu, bana etik gelmiyor. Yani yaptığınız bağışın karşılığını aldığınız zaman aslında bağış yapmış sayılmayabilirsiniz bile. Kurumlar, bağışları artırmak ve seslerini duyurmak için elbette böyle etkinlikleri düzenlemek zorunda kalıyorlar. Bu konserlere gidip onları desteklemek önemliyse de, seyircinin bunun gerçek bir yardım olmadığını bilmesi gerek. Bunun gibi karşılığını aldığın hiçbir yardım da gerçek bir bağış sayılmaz bana kalırsa. O sebeple asıl destekçiler, derneği bu zamana kadar yaşatan o isimsiz ve yardımsever insanlardır.
Konserin sonunda sahneye çıkan silikozis hastalarını ve küçük çocuklarını görünce hakikaten çok üzüldüm. Para için canlara kıyılıyor. Düşünün, bu fotoğraftaki çocuklar, eğer babaları tedavi edilemezse, yakın zamanda babasız kalacaklar. Yalın gerçek bu. Ne olur, siz de elinizden geldiğince duyurun bu mücadeleyi. Hayatımız, yemekten içmekten uyumaktan ibaret olmasın, bir canı belki kurtarırsınız; hayatımızı anlamlandırırız.
* * *
Kocası Rivera'yı kucağına almış Frida Frida Kahlo, Evreni Kucaklayan Aşk, Toprak(Meksika), Ben, Diego ve Senyor Xoleti, 1949 |
Pera Müzesi'nde 20 Mart'a kadar sürecek bu sergi, Türkiye'ye ilk kez geliyor.
Renkli ve kendine has kıyafetleriyle, Rivera'yla yaşadıkları sallantılı aşkla hep merak uyandıran bir kadın oldu, hatta filmi bile çekildi Frida Kahlo'nun. Müzenin bir köşesinde, onun hayatını anlatan bir belgesel de dönüyor sürekli, izleyebilirsiniz.
Karakalem. Ayrıntılar insanı sarsıyor. |
Frida'nın ilk sergisine ait bir davetiye de sergilenenler arasında.
Gitmişken realist Rus resimlerini de görmek şahane oldu. Bu tablolar da Rus Devlet Müzesi'nden ilk kez getiriliyor. Tolstoy'un da bir portresinin bulunduğu bu sergiyi anlatacak kelime bulamıyorum; çünkü ben hakiki anlamda Rus ressamları hayranıyım. Gerçekliğe, renklere hayretle bakmamak elde değil. Simsiyah bir fonda, simsiyah kıyafetiyle çizilen bir portrenin nasıl da fonla karışmadığını, kadifeymiş gibi görünen elbiseleri (Resimde bunu nasıl yaparlar, aklım almıyor), devasa bir pazar yeri tablosu (şaheser), hepsi hepsi birer şaheserdi. Bunların bir ikisini burda paylaşsam bile yakından görmenizi tavsiye edeceğim; çünkü burada hakikaten sıradan birer resim gibi görünüyor. Fırçaların izine kadar görebildiğiniz bu resimleri yakından görmeden ve realist sanatı tanımadan hakikaten hiçbir sanatla uğraşmamak gerek. Bu resimlerle Tolstoy'un, Dostoyevski'nin eserleri adeta canlanıyor.
Nikolay Yaroşenko, Yazar Lev Tolstoy'un Portresi, 1894 |
Kapiton Zelentsov, Piyotr Basin'in Atölyesi, 1833 |
Bu, yaklaşık 3 metre boyutunda bir resimdi. Mutlaka yakından görülmesini öneririm. Konstantin Makovski, Maslenitsa Bayramı'nda St.Petersburg'da Admialteyski Bulvarı, 1869 |
Hiçbir sergiye gitmemiş, resmi de fazlaca bilmeyen biri iseniz bile, gözünüzü ve ruhunuzu sadece burayı gezerek bile doyurabileceğinizi iddia edebilirim.
Kahlo ve Rivera sergisini başladığından beri 25 bin kişi ziyaret etmiş, bunu da belirteyim.
* * *
28 Ocak'ta 30. ölüm yıl dönümüydü Türkiye'nin en çok sevilen şairlerinden Özdemir Asaf'ın. “Türkiye'nin en çok sevilen şairlerinden” tamlaması, öylesine bir tamlama değil. Hangi şiirsevere şair ismi sorsam onun adını vermiştir. Benim de küçüklüğümde aldığım üçüncü şiir kitabı ona aitti.
Kızı Seda Arun o gün Cumhuriyet'te ne güzel dedi:
“... Ama babam: “Bir insan bir insanı bir şey görür, bu hayattır. / Bir insan bir insanı birçok şey görür, bu sevgidir. / Bir insan bir insanı her şey görür, bu aşktır. / Bir insan bir insanı hiçbir şey görür, bu doğu’dur. / Bir insan bir insanı görmez, bu ölümdür” der.
İki ay süren kısa hastalığının ardından babam gitti. Benim babamı “görmez”liğim 30 yıldır devam ediyor.
Ama Özdemir Asaf yaşıyor.”
* * *
Not: Bir kehanet mi gerçekleşiyor: Amazon, 2010 yılının ilk üç ayında sattığı e-kitap sayısının basılı kitabı geçtiğini duyurdu.
0 Yeni fikir:
Yorum Gönder